Üniversitemizde “Yaratılış Bağlamında Cinsiyet” Konusu Tartışıldı

09.12.2024
Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi

Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi, Konya İl Müftülüğü, Konya İlahiyat Fakültesi Vakfı tarafından düzenlenen “Cinsiyet-Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları ve Din” başlıklı çalıştay ve panel serisinin ilki “Yaratılış Bağlamında Cinsiyet” temasıyla gerçekleştirildi.  

Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Nezahat Keleşoğlu Konferans Salonu’nda düzenlenen programa, Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Güneş, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Nail Güner, Konya İl Müftü Yardımcısı Mustafa Şimşek, akademisyenler, davetliler ve öğrenciler katıldı.

“Bilimsel Çalışmalarla, Verilerle Hakikati Ortaya Koymalıyız”
Etkinliğin açılışında konuşan Çalıştay Düzenleme Kurulu Başkanı, Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Muhiddin Okumuşlar, programın hayırlara vesile olmasını temenni ettiği konuşmasında, “Kabul etmeyeceğimiz anlayışlar, karşı fikirlerle alakalı genellikle bir karşı duruş, itiraz ya da karanlığı söz etme gibi bir alışkanlığımız var. Bunun yerine biz, bize ait olanı, doğrusunu ortaya koymakla mükellefiz. Hem Müslüman olarak görevimizin bu olduğuna inanıyoruz hem de akademinin yapması gereken aslında bu… Cinsiyet, toplumsal cinsiyet ya da cinsiyetsizlik konusunu konuşurken, fıtrata aykırı bir tavırla insanlığı yok etmeye çalışan bir anlayışa karşı çıkarken genellikle sert ifadelerle söz söylüyoruz ama doğrusu ne? Sadece bu konu değil, her konuda buna dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Bizler, itiraz edip laf yetiştirerek değil, ‘bilimsel çalışma ve verilerle hakikati ortaya koyma yolunda adım atmalı ve bunu ifade etmeliyiz’ diye düşünerek bu seriyi başlatmış olduk” ifadelerini kullandı.

“Önemli Bir Konunun Aydınlatılması İçin Platform Oluşturmak İstedik”
Panelistlere ve katılımcılara teşekkür eden Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Güneş, “Bugün tartışacağımız konunun güncel ve problematik olduğunu düşünerek, ‘Bu konuda biz ne söyleyebiliriz?’ diyerek arkadaşlarımızla toplandık ve panel-çalıştay tarzının faydalı olabileceğini düşündük. Bizim inancımıza göre erkek erkek, kadın kadındır. Ama modern dünya bu konuyu çok farklı bir noktaya getirmeye çalışıyor. Durum böyle olunca bizler de bilimsel olarak, karşı tarafın argümanlarını, delillerini de ele alarak tartışabileceğimiz bir platform oluşturmak istedik. Konunun beden, sağlık açısından ustaları tıp hocalarımızdır. Onların bu husustaki görüşlerini almak üzere alanlarında uzman hocalarımızı davet ettik. Programın hayırlı olmasını, verimli geçmesini temenni ediyorum” dedi.



“Uzmanların Doğruları Anlatması Oldukça Önemli”
Etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür eden Üniversitemiz Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Nail Güner ise “Böyle bir toplantının yapılma fikri bize bildirilince çok mutlu olduk. Çünkü oldukça yanlış bilinen doğrular, doğru bilinen yanlışlar konusunda profesyonel ağızlardan bu konuyla ilgili bilgi alınmasını sağlamak bizim açımızdan son derece önemli. Programa katkı sağlayacak hocalarımıza teşekkür ediyorum. Biz hekimler bireylerin sağlıklı yaşamalarını sağlamak üzere eğitiliyoruz. Cinsiyet değişikliği operasyonlarında ise maalesef birçok risk var ve bu açıdan da konuya hassasiyet gösterilmeli, toplum ve bireylerin sağlığı için gerekenler yapılmalı” diye konuştu.
Açılış konuşmalarının ardından panel ve çalıştaya geçildi.

“Her İnsan Cennet Adayıdır ve Bu Anlayışla Sorunları Çözmeye Gayret Etmeliyiz”
Panelde ilk olarak söz alan oturum başkanı Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Akpınar, “Bu toplantılarda ‘Cinsel sapkınlık, gerçekten birilerinin sandığı gibi bir hastalık mı? Yaratılıştan kaynaklı bir eğilim mi?’ gibi sorulara cevap arayacağız. Ama biz şunu düşünüyoruz. Kim olursa olsun, hangi uçurumlara savrulmuş olursa olsun, her insan kurtarılmayı bekleyen bir cennet adayı kardeşimizdir. Hz. Ali’nin dediği gibi, biz her insana ya dinde kardeş ya yaratılışta eş olarak bakarız. Dolayısıyla onların sorunlarıyla da ilgileniriz, elbette kendimize göre çözümler üretmeye gayret ederiz” şeklinde konuştu.

“Sosyal Çevre, Cinsel Yönelimde Etkili Olabilir”
Cinsel yönelim konusunda biyolojik faktörlerin yanı sıra aile ortamı ve çevrenin de etkili olabileceğini kaydeden Üniversitemiz Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Faruk Akça, “Cinsel yönelim konusunda yapılan birçok araştırma bu konunun biyolojik alt yapısına vurgu yapıyor. Ancak son zamanlarda yapılan anket çalışmalarındaki toplumsal veriler bu konunun çevresel etkilerinin de önemli olabileceğini gösteriyor. Örneğin 2022 yılında ABD toplumu üzerinde yapılan bir araştırmada toplumun yüzde 7,2’si kendisini LGBT birey olarak tarif ediyor, ancak bu oran daha yaşlılarda yüzde 1-3 olarak belirlenirken Z kuşağı olarak tarif edilen gençlerde yüzde 20 olarak görülüyor. Yine 2023 yılında yapılan başka bir çalışmada Z kuşağı gençlerin üçte birinin kendisini LGBT birey olarak tarifledikleri görülüyor. Bu durum çocuk ve gençlerin bu konuda çevresel etkilenmelerinin daha şiddetli olabileceğini düşündürüyor ve LGBT ile çevresel faktörlerin ilişkisinin daha derin bir şekilde araştırılmasının önemli olduğu kanaati uyandırıyor” dedi.



“Hormonlar, Atanmış Cinsiyeti Yani Doğuştan Getirdiğimiz Cinsiyeti Tersine Çeviremez”
Üniversitemiz Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Feridun Karakurt; “Hormonlar, vücudumuzun çeşitli işlevlerini düzenleyen güçlü kimyasal habercilerdir ve cinsel gelişim, üreme, ruh hali ve davranışlar da dahil olmak üzere birçok biyolojik süreçte önemli rol oynarlar. Hormonlar yetişkinlikte cinsel davranışı ve ilgiyi harekete geçirebilse de cinsel tercihleri tersine çeviremezler. Erkek olarak yaratılmış bir kişiye kadın hormonu vererek onu kadınlaştıramıyoruz ya da kadın olarak yaratılmış birisini de hormon vererek erkekleştiremiyoruz. Hormonla bunun değiştirilemediği kesin. Sonuç olarak, cinsel yönelim karmaşık bir kavramdır ve genetik, çevresel ve hormonal faktörlerin etkileşiminin bir sonucudur. Hormonların cinsel yönelim üzerindeki etkisi bireyseldir ve değişebilir. Hormon tedavisinin cinsiyet geçişi yapan bireyler üzerindeki etkileri de bireyseldir ve cinsiyet kimlikleri ve hormonal geçmişleri dahil olmak üzere birçok faktöre bağlıdır. Cinsel yönelim, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde karmaşık bir konudur” diye konuştu.

“Cinsiyet Değiştirme Ameliyatı Olan Bireylerde Üreme Fonksiyonu Kalmıyor”
Üniversitemiz Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Emine Türen Demir, “Cinsiyet değiştirme ameliyatları görüntü olarak değişikliklere neden oluyor olabilir, hormonlar bu görüntüyü destekleyebilir ama cerrahi ile üreme fonksiyonunu gerçekleştirecek bir organ oluşturulamaz. Değiştirilen organın üreme işlevi olamaz. Görünüm olarak değiştirilen organlarla orijinal organın fonksiyonu sağlanamaz” ifadelerini kullandı.

“Cinsiyet Değiştirme Ameliyatlarında Ciddi Riskler Var”
Cinsiyet değiştirme ameliyatlarından sonra ciddi komplikasyonların oluşabileceğini vurgulayan Üniversitemiz Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Arif Aydın şöyle konuştu: “Cerrahi, geri dönüşü olmayan kalıcı bir durum. Bu konuda çok iyi düşünmek gerekir. Acele bir kararla tüm hayatı etkileyecek maceralara girmemek gerekir. Ergenliğin erken dönemlerinde değil, sonraki dönemlerinde, 22-24 yaşı ve sonrasında karar verilmesi daha uygun olacaktır. Gençlerimizi, çocuklarımızı bu konuda uyarmamız lazım. Yapılan cerrahi işlemler çok basitmiş gibi algılanıyor ama bu konuda yapılan hiçbir cerrahi işlem basit değil. Çok büyük cerrahi işlemler, bunların ciddi riskleri var ve istenmeyen sonuçların ortaya çıkma ihtimali yüksek. Bunları iyi bilmek ve iyi anlatmak gerekiyor.”

“Avrupa’da Eşcinsellik Konusunu ve Türevlerini Önümüzdeki Süreçte Çokça Göreceğiz”
Üniversitemiz Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Türkan ise konuyu Dinler Tarihi açısından yorumlayarak şunları söyledi: “Genel olarak eşcinsellik, muhafazakâr dini yaklaşımlarda günah olarak algılanırken, liberal dini yaklaşımlarda ve kurumlarda olumlu bir yaklaşım sergilenmektedir. Biz bundan sonraki yüzyılda özellikle Avrupa’da eşcinsellik konusunu ve bunun türevlerini bol bol görecek gibiyiz. Benim tahminlerime göre kilise, tekrar bir bölünmeye mahkûm olacak ya da buna bir çözüm bulmak zorunda kalacak. Ayrıca, sağlık alanında uzman hocalarımızın anlattıklarından anladığıma göre tıbbi olarak bir hastalık olduğu tespit edilmiş ancak şu andaki propaganda, toplumu hastalaştırma üzerine gidiyor gibi.”

Program, hediye takdimlerinin ardından soru-cevap bölümünün yer aldığı çalıştay oturumu ile sona erdi.

Paylaş